Filiz Gökler

19 Haziran’da Tozkoparan seçmelerinde 17 dk, 13 saniye ve 21 saliseyi gördüğüm anda “Evvet” dedim, bu sene Ağustos’da Boğaz’dayım. 800 metre antremanlarım dahil en iyi derecem. H kategorisi 50-54 yaş grubunda 17.46 ile kapandı bu sene seçmeler. 33 sn artıdayım. İlk defa geçen sene katılmak nasip olmuştu boğaz yarışına. Oraya buraya karaladığım halde notlarımı, bi toparlayıp makale haline getirememiştim. Şimdi tam zamanı, hemen hemen 1 ay kala, boğaz yolculuğumu anmak, geçen seneyi hatırlamak ve yeni yarışın heyecanını körüklemek ayrı bir tat…

Samsung Boğaziçi Yüzme Yarışı uzun zamandır düşlerimde olan bir yarıştı benim için. Çevremizde bu keyfi yaşamış arkadaşlar var, ballandıra ballandıra anlatırlardı. Nasıl yaparız diye düşünürken Bora, ben ve Alper’e Taha Hocayı önerdi. Gecikmeyip randevu aldık, sanki ertesi gün Boğaz yüzeceğiz, yola koyulduk. Nisan 2018, biz boğaz yarışını yüzmek istiyoruz dedik, hocamız sağolsun, tam motivasyon, “yüzersiniz” dedi. Ben başladım Temmuz ayında, bir sonraki sene için antremanlara. 25 mt’lik havuzda 100 mt sonrası dil dışarıda antremanlara devam ederken, tam motivasyon mevsimler geçiyor ve gelsin 2019 yılı boğaz seçmeleri. Seçmeler geldi gelmesine de geçebilene bravo… 27 sn ile barajın üstünde kaldım. 25/50mt havuz performans farkı, kulvar bitiş duvarının yüksek olması, dönüşlerde zaman kaybı, suda takla atamama, biraz heyecan biraz da yavaş olunca seçmeler suya düştü. 2019 yarışı parmaklarımızın arasından kaydı diye üzülürken 3-5 sn ile seçmelere katılamayanları görüp kendim için hayıflanmayı bırakıp arkadaşlarım için üzüldüğüm günleri dün gibi hatırlıyorum.
Pes yok, antremanlara devam… Ta ki 2019 Aralık son haftası havuzda düşüp kuyruk sokumunun ne denli hayati olduğunu anlayana kadar. Hasarlanmış bir kuyruk sokumu ile giriyorum 2020’ye. 6 ay hareket yasak. Çaresizliğimi anlatamam. Doktorları arada dinlemeyip bir iki yüzeyim diyorum. Ih ıh. Dizlerimi kırıp, tekrar oturuyorum simitin üstüne. 6 ay sonra geçer deniyor. Neredee… Bir 6 ay daha. Çaresiz kapatıyoruz 2020’yi. Zaten Mart’da bir de virüs girince hayatımıza yüzmek hayal oluyor. Bu kadar dingin bir sene geçirdiğimi bilmem hayatım boyunca.
Ve 2021 geliyor, yavaş yavaş toparlıyorum. İşe yakın Acıbadem yüzme havuzunda ufak ufak antremanlara başlıyorum. Ama pandemi geçit vermiyor. Çare İBB. Kah özel havuzda kah belediyenin havuzlarında antreman yapmaya çalışıyorum. İyi ki yanımda motivasyon kaynağım var, yüzdürüyor, disipline ediyor, en önemlisi ayak uyduruyor. Bir heyecan ile Haziran’da seçme randevusu alınıyor. Istanbul olarak en son tarih, 17 Temmuz. Amaç son dakikaya kadar antreman yapmak. Beylikdüzü havuzunda 17.58 ile 800 mt yüzmeyi bitirdiğimde “oldu” diyorum bu sefer. Bu arada müsilaj tartışmaları almış başını gidiyor ama müsilaj filan hak getire. Seçmeleri geçersem katılacağım yarışa. Ve seçmeler açıklanıyor. 33 Samsung Boğaziçi Yüzme Yarışı sporcularından biriyim artık. Mutluluktan uçuyorum. Numaram 488. Çift sayıları severim, hele 8’in tadına doyum olmaz. Numaramda iki tane var. Diyorum “bir işaret kuzum bu sana.”
Ancak Alp’in üniversite tercihleri, kampüs gezileri, yeni işim derken yarışa kadar antreman hak getire… Yarış günü gelip çatıyor. Parkur Kanlıca İskele ile Kuruçeşme arası 6,5 km. Az buz değil ama her koşulda yüzülecek, tüm nöronlarıma kadar kodlamışım bunu.

20 Ağustos yarış çantamı alıyorum. Sporcu yaka kartım, ayak bilekliğim, bonem, atıştırmalıklar, tişörtüm hepsi içinde, hepsi benden heyecanlı. TMOK çatısı altında düzenlenen organizasyonda her şey tıkır tıkır işliyor. Pandemi önlemleri kapsamında seyircisiz olarak gerçekleşecek yarışta, tüm süreçler sosyal mesafe ve hijyen kurallarına dikkat edilerek hayata geçiriliyor. 22 Ağustos sabahı vapur ile Kanlıca’ya geçerken içinde olduğum telaşlı, çoşkulu ruh hali iskeleden suya atladıktan sonra yerini tarifsiz bir huzur ve keyfe bırakıyor. Düşlerim, gerçekliğim oluyor. Denizin dipsizliği, sınırsızlığı içinde varolmayı, mucize ile sarıp sarmalanmayı ve anın içinde dans etmeyi düşünüyorum. Garip ama gerçek. Sonra dürtüsel bir gerçekliğe geçiş. İç sesim “Yüz, hadi yüz.” Ve kerterizlerimi alıyorum. 2 Köprü, yüksek gerilim hattı, 1.köprü ve Galatasaray Adası sonrası bitiş noktası. Demesi kolay.

2 Köprüye kadar sorun yok hatta köprü altı da hiç korkutucu değil. Ancak 2.Köprü ile yüksek gerilim hattı arası bitmek bilmiyor. Hep bahsedilen soğuk akıntıyı bir türlü yakalayamıyorum. Ya da hissetmiyorum diye düşünüyorum. Deli gibi yüzmeme – ya da yüzdüğümü düşünmeme – rağmen hep Rumeli Hisarı civarında olmam dumura uğratıyor. Nihayet yüksek gerilim hattını geçmeme ramak kalıyor ki, “Aaaa su soğuk, gerçekten su soğuk” diye düşünürken buluyorum kendimi. Akıntıdayım, akıştayım. Nasıl kendime geldim, çocuklar gibi de neşeliyim. Ver elini 1.köprü ortası. Ortala yüz, ortala yüz, burada şakül kayıyor biraz. Söylemedi demeyin. Güzel yol alıyorum. GS adasını arıyorum. Nafile. Başını sudan çıkarmış benim sağımda başka bir yüzücüye soruyorum: “GS adası nerede?” Komik ama gerçek. O da görmemiş. Birkaç kulaç daha ve kendi çevremde 360 derecelik bir tur atıyorum. İşte orada. Göremeyip geçmişim. Sanki Anadolu yakasına daha yakınım. Korkunç bir panik yaşıyorum, çok uzağım. Güvenlik botu (sanırım beni çıkarmak ya da yönlendirmek için) yanıma geldiğinde çabamı görüp bıraktılar beni suda. Kararlıyım. Bitiş noktasını arıyorum. Uzaklarda, bayağı uzaklarda. Balonu göremesem de bayraklar orada. Ve denizin ortasında kıyıya 90 derece dik yüzen diğer bir iki kişiden biriydim. Akıntıyı hesaplamam gerek. Bitiş noktasının üst tarafında beyaz çatıları kerteriz alıyorum, başlıyorum kulaç atmaya, daha sık kerteriz ile. Bitiş balonlarına yaklaştıkça keyif sarhoşu oluyorum ve son kulaçlarımının tadına doyamıyorum. 1 saat 17 saniye ile “Kıtalararası Yüzücü” ünvanını kazanıyorum.
İlk’lerimden…